İlim, gerçeği bulma isteğinden doğmuştur.. Gerçeğe ise okuyarak, düşünerek ve araştırarak ulaşılır. Gerçeğe ulaşmada kişisel beceri ile geçmişin tecrübelerinin kompozisyonu en önemli etkendir. Araştırıcı düşünce her zaman olaylar arasında nedensellik ilişkisi bulmaya çalışır ve sonuçta ya gözlemle ya da deney ile bu nedensellik ilişkisine yanıt bulunur. Newton’un yerçekimini kanununu bulması, Arşimet’in suyun kaldırma kuvvetini bulması hep bu araştırıcı düşüncenin ürunü olarak bilim tarihinde yerini almıştır. Yeni buluşlarda bazen şans faktörü de etkili olabilir ancak unutmamalıdır ki
“Şans dolu kafaya güler”.
İlim tarihinde insanda mevcut olan araştırma kabiliyetinin önemli bir rolü olmuştur. Araştırma sonucu bilgi üretilmiş, üretilen bilgi yeni araştırmalara kapı açmıştır. Aynı zamanda üretilen bilginin teknolojiye dönüşmesi ile araştırmadan istenilen amaca ulaşılmıştır. Teknoloji üretimi ile ülkelerin gelişmişlik düzeyi paralel seyretmiş, bilgiyi teknolojiye dönüştüren ve bunu pazarlayan ülkeler her zaman hakim konumda kalmıştır. Teknoloji ithal eden ülkeler ise her zaman üretici ülkelere bağımlı olmuşlardır. Ülkemiz bilim tarihinde maalesef son yüzyılda yer alamamış, teknoloji ithal eden ülkeler sınıfında yer alarak dışa bağımlı halde kalmıştır. Ülkemizin son yıllarda baş döndürücü bir hızla gelişen bilimsel gelişmelerde yer almamasının nedenlerini kısaca şu şekilde özetleyebiliriz:
1. Araştırma ve Geliştirme (AR-GE) faaliyetlerine yeterli kaynak ayıramadık
Günümüzde ülkelerin gelişmişlik düzeyi, araştırma-geliştirmeye ayırdıkları kaynaklar, araştırma sonucu alınan patentler ve uluslar arası bilimsel dergilerde yayınlanan yayınlarla ölçülür hale gelmiştir. Gelişmiş ülkelerde Gayrisafi Milli Hasıla’dan araştırma-geliştirmeye ayrılan pay en az yüzde 1 olmuştur. Gelişmekte olan ülkelerde ise bu oran yüzde 1’lerin çok altındadır. Ülkemiz için bu oran 0,6 civarındadır ki girmek istediğimiz Avrupa Birliği ortalamasının üçte birinden azdır. Bilgi çağı olan zamanımızda bilişim teknolojilerinin gelişmesi ile araştırma yeni bir boyut kazanmış, bilişim teknolojilerini üreten ve kullanan ülkeler yine zirvede kalmayı sürdürmüşlerdir.
Gayri Safi Milli Hasıla’dan Araştırma Geliştirme’ye ayrılan pay
ÜLKE
%
Japonya
2,98
ABD
2,80
Avrupa Birliği
1,94
Türkiye
0,6
2. Bilim politikası oluşturamadık
Ülkemizin sahip olduğu tarihsel miras, bulunduğu coğrafi konum ve mevcut insan gücüne bakıldığında olması gereken konumun çok gerisinde bulunduğu görülmektedir. Bu durumdan geçirmiş olduğumuz büyük savaşlar, siyasi istikrarsızlık, ekonomik çalkantılar sorumlu olabilir. Ancak en önemli neden yeterli bir bilim politikası oluşturamama ve araştırma-geliştirmeye gerekli önemi vermeme olarak söylenebilir. Üniversiteler sıralamasında ilk 500’e giren üniversitemizin bulunmaması, bilimsel atıflarda ve alınan patent sayılarında gelişmiş ülkelerin çok gerisinde bulunmamız bu konunun ciddiyetini gözler önüne sermektedir.
3. Araştırıcı bilim insanı yetiştiremedik
Bilimsel araştırmalarda ülkemizin arzu edilen bir seviyede olmamasının nedenlerinden birisi de araştırıcı bilim insanı kimliğinin henüz yeterince oluşmamasıdır. Ülkemizde araştırma denilince ilk akla geren kurum üniversiteler olmaktadır. Aslında üniversitelerin ana fonksiyonu da araştırma yapmaktır. Ancak ülkemiz üniversitelerinde öğretim üyeleri ders anlatmaktan ve sınav kağıdı okumaktan araştırma yapmaya fırsat bulamamaktadırlar. Araştırma faaliyetlerinde özel sektörün de yer alması gerekmektedir. Aslında özel sektörün araştırma geliştirme faaliyetlerine özendirilmesi ve zorlanması gerekmektedir.
4. Araştırma desteklerini kullanmadık
Yakın geçmişe kadar araştırma geliştirme yapmamanın en büyük nedeni olarak destek bulamama öne sürülmekte idi. Ancak, Avrupa Birliği 6.Çerçeve Programı’na 248 Milyon Euro katkı payı aktaran ülkemiz, 370 proje için sadece 44 Milyon Euro destek alabilmiştir. Bu nedenle Türkiye 7. Çerçeve Programı’na uzun mülahazalardan sonra katılma kararı alabilmiştir. İnşaallah Türkiye 7. Çerçeve programı’na yaptığı katkının karşılığını vereceği projelere alacağı desteklerle görür. Devlet Planlama Teşkilatı ve TÜBİTAK’ın araştırma proje destekleri azımsanmayacak kadar iyidir. Buna rağmen bu kurumlara başvuran araştırma projeleri yeterli değildir. Bunların sebeplerinin araştırılması ve çözüm üretilmesi gerekmektedir.
Tıp alanında da durum diğer bilim dallarından farklı değildir. Tıp alanında son yıllarda baş döndürücü bir hızla gelişen gelişmelerden maalesef ülkemiz uzak kalmıştır. Kanser araştırmaları, moleküler biyoloji, genetik ve kök hücre araştırmaları, endoskopik cerrahideki gelişmeler bir yarış havası içinde devam edegelmektedir. Ancak ülkemizin bu yarışta yeri yoktur. Gelişmeler sonucu oluşan teknolojik ürünlere de yüksek bedel ödenerek sahip olunmaktadır. Ülkemizin bilimsel yarışa katılabilmesi için tıp alanındaki araştırma ve geliştirme faaliyetlerini öncelikli olarak ele alması gerekmektedir.
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ:
1.Araştırıcı Bilim İnsanı Yetiştirilmesinin Özendirilmesi
Ülkemiz için asıl sorun araştırıcı bilim insanının yetiştirilememesinden kaynaklanmaktadır. Bunun nedeni de üniversite eğitiminin liseden farksız bir biçimde sorgulayıcı ve araştırıcı zihniyetten ziyade ezberci zihniyete dayalı bir eğitim sisteminin hala uygulanır olmasından kaynaklanmaktadır. Lisans ve lisansüstü eğitimde, uzmanlık eğitiminde araştırmaya yönelik formal bir eğitim verilmemektedir. Bu durumda eğer kişisel bir ilgi varsa yurtdışı postdoktora ve fellow programlarına katılmakla araştırıcı bilim insanı kimliği kazanılmaya çalışılmaktadır. Bunun için en az iki yıllık bir süre yurtdışında bu eğitimi almak gerekmektedir. Ancak kişisel motivasyon birçok nedenle engellenmektedir. Bu nedenler arasında bu programlara katılabilmek için maddi destek bulma, çalıştığı kurumdan uzun süreli ayrı kalma konusunda kurumsal engeller, kurumundan ayrı kaldığı sürede kişinin özlük haklarının durumu, askerlik durumu vb gibi hususlar sayılabilir. Ancak en önemli konu kişinin yurtdışında kazandığı formasyonu döndükten sonra kurumunda kullanabileceği araştırma imkan ve zamanı bulamaması olarak gözükmektedir. Bu nedenler kişisel motivasyonu engellemektedir. Ülkemiz eğitiminin öncelikli sorunları arasında araştırıcı bilim insanı yetiştirilmesine yönelik eğitiminin yeniden gözden geçirilmesi ve araştırıcı yetiştirmeye yönelik bütünleşik programlar açılmalıdır. Araştırıcı düşüncenin daha ilkokul sıralarından öğrencilere kazandırılması yönünde eğitim sistemimiz yeniden düzenlenmelidir.
2. Araştırma Merkezlerinin Oluşturulması:
Ülkemizde bilim insanı doktorların araştırma yapabilecekleri ideal bir araştırma merkezi maalesef henüz yoktur. Tıp sahasında bu açığı kapatmak için TÜBİTAK Gebze’deki Marmara Araştırma Merkezi bünyesindeki tıbbi araştırmalara yönelik laboratuarlar kuruluş amacındaki hedeflere ulaşamamıştır. Uluslararası kimliğe haiz, teknik altyapısı tamamlanmış, tam zamanlı araştırıcı ve yardımcı araştırıcıların çalıştığı, bünyesinde doktora ve doktora sonrası formal eğitim veren enstitü modeli araştırma merkezlerinin kurulması ve yaygınlaştırılması gerekmektedir. Avrupa Birliği Çerçeve programları kapsamında araştırma projeleri akredite merkezlerde yapılırsa kabul edilme şansı yüksek olmaktadır. Bu nedenle ülkemizdeki mevcut araştırma merkezlerinin uluslararası akreditasyon işlemlerini bir an önce gerçekleştirmeleri gerekmektedir.
3.Araştırıcı bilim insanı-doktor kimliğinin oluşturulması:
Kurulacak olan araştırma merkezlerinde tam zamanlı araştırıcı doktorlar çalıştırılmalı ve bu kişilerin ekonomik olarak herhangibir kaygılarının bulunmaması gereklidir. Buradaki çalışma koşulları KİT zihniyetinden uzak, çalışan ve üretenin desteklendiği ve teşvik edildiği dinamik bir yapıda olmalıdır. Bence öncelikle yapılması gereken husus araştırıcı bilim insanlarımızın ekonomik kaygılardan uzak, yaptığının karşılığını alabilen ve geçim sıkıntısı ve derdiyle uğraşmayacağı bir ortamın ve imkanın oluşturulması gerekmektedir Bu motivasyon da devlet politikası olarak araştırma geliştirmenin özendirilmesi ve araştırıcı bilim insanlarının ekonomik kaygılardan ve gelecek endişesinden kurtulmuş olarak uygun çalışma ortamlarının sağlanması ile gerçekleşebilir.
Sonuç olarak,
Bilgi toplumu oluşturulması için yeni bir seferberlik hareketi başlatılmalı, oluşturulan bilginin teknolojiye dönüştürülmesi için gerekli altyapı çalışmaları tamamlanmalıdır. Ekonomik kaygılardan uzak, gelecek endişesi olmayan, toplum içinde ve kamu ortamında saygın yeri olan araştırıcı bilim insanı yetiştirilmesi için gerekli teşvikler yapılmalıdır. Araştırma geliştirme konularında toplum bilinci oluşturulmalı, mevcut kaynaklar en verimli şekilde kullanılmalı ve yeni kaynaklar oluşturulmalıdır. Ülkemizin geleceği bilgiye ve araştırma geliştirmeye yapacağı yatırıma bağlıdır.